Ben Instagram’da yeni bir babayım. Son bir yıldır dijital yaşam ve baş döndürücü teknolojik gelişmeleri çocukların gelişimi için olumlu yönde kullanmakla ilgili araştırmalar yapıyorum. Araştırmalarımın sonucunu paylaşabilmek için de Instagram’dan faydalanıyorum.Bir yıllık süreç içinde çok değerli “İnstagram Babaları” ile tanıştım. Bu babalar öyle sandığınız gibi babalardan değil. Çocuğun bakımında doğrudan rol alan, bazıları evden çalışan, tam zamanlı babalık yapan ve edindikleri tecrübeleri de paylaşan babalardan.
Beni tanır tanımaz aralarına aldılar ve birden bire bir dolu yeni arkadaşı olan biri oluverdim. Bir de “BabaWhatsap” grubumuz var. Grubu diğerleri gibi iyi kullanıp takip edemesem de gruptaki tüm babaların “sıra dışı” olduğunu biliyorum. Ünlü babalardan @bilgilibaba‘nın “Baba Sohbetleri” ni dinleyebilirseniz “sıra dışı” demekle neyi kastettiğimi de anlarsınız.
Bu günlerde grupta hararetli bir tartışma söz konusu. “Bilenleriniz vardır: Sıradan, hadsiz bir talk-show sunucusunun izlenme oranı düşük bir programda (benim programdan haberim de yok) çocukları ile yakından ilgili babalara “gerzek” demesi. Ben bu türden gündemleri sosyal medyaya taşıyarak o insanın reklamını yapmak istemiyorum. Ancak bu güzel bir şeye vesile oldu. Grubumuzdaki tüm babalar nasıl birer baba olduklarını sosyal medya ve bloglarında paylaştılar. Onları daha yakından tanımış oldum ve saygım daha da arttı. Ben de bunun üzerine merak edenlerin nasıl bir “baba” olduğumu anlayabilmeleri için bir paylaşım yapmaya karar verdim.
Ela’nın aramıza katıldığı yıl
Eşimle tanıştığımızda çok başarılı ve tanınmış bir iç mimardı. (Elbette hala öyle)! Profesyonel bir iş kadını olarak mesleği yoğun çalışmasını gerektiriyor, haftanın 6 günü toplam 60~70 saat çalışıyordu. Bense kendi iş yerimin sahibiydim ve haftada 5 gün ortalama 40 saat çalışıyordum. Ela doğduğunda şartlarımız buydu.
Eşim yasal 6 aylık izninin sadece 60 günün kullanabildi. Ardından aynı tempoya tekrar başladı. 30 gün sonra da Ela’ya kendisinin bakması gerektiğini düşünerek işten ayrıldı. Elbette onun mesleği evden çalışmasına da müsaade ettiği için bu kararı alması daha kolaydı. Onun annelik içgüdüleri ağır bastı ve Ela’nın bakımını bana da bakıcıya da bırakamadı. Bu ilk dönemde baba olarak ben, Ela’yı arabasıyla dışarıya çıkartıp eşimin 1 ~2 saat uykusuzluğunu gidermesine çalışmak, gece omzumda ev içi turları atarak uyutmak, en ucuz bebek bezini bulmak, zaman zaman banyosunu yaptırmak ve kafasını oraya buraya çarpmak gibi “gerzek” işleri yaptım.
Ne zaman devreye girdim?
Yukarıdaki anlattığım ve eşimi daha da endişelendiren rolüme ek olarak uykusuz kalmaktan başka bir işe yaramadığım ilk dönemden kendime özel “baba” rolüne girmem, Ela’nın 2.5 yaşına denk geliyor. Eşim tekrar işe başladı ve Ela’yı da bir okul öncesi kuruma verdik. Annesi o zamana kadar evde olduğu için elbette gitmeyi istemiyordu. Hele servise bindirmek çok zordu. Zaman zaman eşimi iş yerine ben bırakıp oradan da Ela’yı omzuma oturtup okula kadar götürüyordum. Bize komik gelen kelime hatalarını duymak, doğaya düşkünlüğünü anlamam, yolda bir karınca yuvasının başında onunla uzun süreler geçirmem ilk burada olmadı elbette ama baba-kız yalnız kalmamız ve bağın kuvvetlenmesi ilk böyle başladı diyebilirim.
O okul yolundaki ilişkimiz, onu okuldan aldığımda gözlerinin parlaması, okul gösterilerinde seyircilerin arasında beni araması ve “seni çok seviyorum, çünkü sen her yerdesin” demesi benim bambaşka bir boyuta geçmeme neden oldu. O zaman O’nun babası olmanın bana verilebilecek en büyük hediye olduğunu anladım. Eşime bu hediyenin karşılığını hiç bir zaman veremeyeceğimi biliyorum. (Yazımın başında 11 yaşındayken Ela’nın bizi çizdiği resmi koydum. Ela bizi böyle görüyor. Bebek olarak annesinin kucağında, ben annesini kolluyorum ve annesi benden uzun. Anneyi neden uzun çizdiğini yorumlara bekliyorum.)
Şimdi ne yapıyorum?
Ela ile aramızdaki baba kız ilişkimiz o günden bu güne hep böyle devam etti. Yani kızımla birlikte geçirdiğimiz zamanlar benim olduğu kadar onun için de çok önemli ve gerekli. Bana göre babayla çocuğun arasındaki bağın gelişmesi, aradaki güven ilişkisinin kurulması ve çocuğun gelişiminin olumlu yönde ilerlemesi için hayati unsurlardan biri de geçirilen bu nitelikli zamanlar.
Ela’ya iki tekerlekli bisikleti sürmesini öğretmek, onu okula götürüp getirmek, elektronik hobi devreleri yapmak, onun projelerine yardımcı olmak, beraber eşek şakaları yapmak, programlama (yazılım) becerilerini geliştirmesine yardımcı olmak, bilgisayar programlarını kullanmasını sağlamak, birlikte uzun bisiklet turlarına çıkmak gibi etkinliklerimiz var.
Fırtına çıkacağı zamanlarda yıldırım kovalamaca oynamak, Oscar’ın mahallenin kedi ve köpeklerinden kaçmasını izlemek, Oscar’ı döven kediden su tabancamızla intikam almak, yaban kestaneleri toplayıp yokuştan yuvarlamak ve kedilerin yuvarlanan kestanelerin peşine koşmasını izlemek gibi garip eğlencelerimiz var. Bunları yaparken dünyada varoluş amacımı daha iyi anlıyorum.
Bana göre baba olmak böyle bir şey. Bu insani şeyleri her babanın yaptığına inanıyorum. Yapmayan “gerzek” var mı bilmiyorum. Bence yapsın iyi gelir…
Sevgili Orhan bence gerzek konusunu epeyce de taşımışsın sosyal medyaya, benim buna itirazım yok ama “benim eşimin annelik içgüdüleri ağır bastı” şeklindeki cümledeki iki soruna izninle değinmek isterim: 1. Annelik bir içgüdü değildir. Bilimsel bilgi bu dediğim, üstenin yeni de değil; diğeri çok eskilerde kaldı. 2. Bu sözcüğün geçtiği cümle, çocuğunun bakımını babaya bırakan anneler hakkında bir yanılgıya sebep olmuyor mu☺️
Olabilir elbet. Ben kendi tecrübemi yazmaya çalıştım.