Ela’nın doğduğu geceyi daha dünmüş gibi hatırlıyorum. Mart’ın 20’si soğuk bir Ankara gecesiydi. Ela henüz doğmamış, çok geç olduğu için eş dost da gitmiş yalnızca ben ve kayınpederim (nedense) hastanenin soğuk bahçesinde bekliyorduk. O anda içimde sevinç ve heyecandan çok inanılmaz bir korku hissi doğuvermişti. Evet delicesine korkuyordum. Tanımlamam gerekirse “ben bu çocuğa nasıl bakacağım” korkusuydu herhalde. Kayınpederime bu korkudan bahsettiğimde bana “neden korkuyorsun ki çocuğa Leyla bakacak?” diye cevap vermişti. Hemen yargılamayın: Kayınpederim çağdaş bir insandır. Bu cümleyi biyolojik gereklilikler açısından bakarak söylemişti. Belli ki maddi imkanlarım ve eşime karşı sorumluluklarımdan hiç şüphesi yoktu.
Zaman geçtikçe anladım ki bu korku adına “babalık” denen, sorumluluk sahibi her insana özgü normal bir korkuymuş. Babalığı ben kendime göre böyle yorumluyorum. “Başka bir yaşamın sorumluluğunu kendinde hissettiğin an baba oluyorsun.”
Babalık tanımına bir güzel örnek de benim babamdan: Ela’yı ilk gördüklerinde babam bana “artık bir ölüm kalım anında tercih yapman gereken her durumda kızını seçeceksin! Ne anneni, ne beni ne de kardeşini…” demişti.
Zaman ilerledikçe evde çocuk olsun ev işleri olsun Leyla’yla birlikte hareket ettik. Hiç bir anlaşma, hiç bir iş paylaşımı ve hiç bir “ben bunu yapıyorum sen de bunu yap” gibi kıstaslar olmadan, doğal, kendiliğinden bir ahenk oluştu. Çünkü ben ailemden öyle görmüştüm, Leyla zaten müthiş bir anne…
Yeni nesil babalar
Çevrimiçi kalma sürelerimiz ve babalık deneyimlerimizi çevrimiçi paylaşma şansımız arttıktan sonra sular karıştı. Artık sosyal medyada babalığa dair bir çok örnek görmeye başladık. Bir kısım baba çocuk fotoğrafı paylaşmayı, bir kısmı bu konuda kayıtsız kalmayı bir kısmı da aşırı duyarlı olmayı seçti. Zamanla sular duruldukça gerçekler ortaya çıkmaya başladı sanırım.
Artık ekonomik şartlar nedeniyle hem anne hem de baba çalışmak zorunda. Bu da anne babanın yakın ilgisine ihtiyaç duyan küçük çocuklar ve ebeveynleri için zor bir tecrübe oldu. Çocukları bir başkasının bakımına emanet edip evlerimizden uzak kaldığımız zamanlar arttı. Artık çocuklara ayırmamız gereken zaman azaldığına göre bir yerine iki kişi (hem anne hem de baba) zaman ayırırsa belki kaybımızı telafi edebilirdik.
İşte yeni nesil babalık böyle başladı. Durumu kavrayan “sorumlu” babalar eşleriyle bir uyum sağlayarak çocuğun gelişiminde ve bakımında eşit rol almaya başladılar. Elbette bu tecrübelerini çevrimiçi paylaşıyorlar. Bu bir çok anne ve babaya örnek oluyor, genel anlamda olumlu sonuçlar yaratıyor.
İşin suyunu çıkartanlar var mı?
Ataerkil düzende büyümüş ve gelenekselci erkekler, sosyal medyada “ilgili” babalık hünerlerini sergileyen babalara kızdılar. Çünkü onların eşlerinin aklına kötü şeyler sokuyor, eşlerine sağladıkları maddi imkanlardan başka sorumluluklar da istemelerine neden oluyorlardı. Bu çocuk bakım ve gelişiminde rol almak istemeyen babaların kaçış mazereti olarak geliyor bana.
Özellikle doğumdan sonra ilk aylarda bebeğin biyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasında annenin ağırlığı çok daha fazladır. Bu anne ve bebek arasındaki gebelikten başlayan biyolojik bağın doğal bir sonucudur. Aynı zamanda bu bebeğin sağlıklı bir zihinsel gelişime sahip olmasının temellerini atar. Ancak aylar ilerledikçe babaların da yapabilecekleri şeyler artar, annenin eşit olmayan yükü azaltılabilir.
İşin “suyunu çıkartmak” sözcüğümün yanlış anlaşılmasını istemiyorum. İlgili babalık yapmak yerine, biyolojik sınırları zorlamak, aile dizilimindeki yeri değiştirmek ve sosyal medyada ön sıralardan yer kapmak uğruna annenin hiç rolü yokmuş gibi davranmaktan bahsediyorum. Bir de rol olarak babalık yapanlar var. Bu sahte yaşamların sahte paylaşımlarına da hemen atlamayı kendimce doğru bulmuyorum.
Yukarıda kendi hikayemde anlattığım gibi babalık, sorumluluk duygusu olan ve ailesinden iyi değerler kazanarak gelmiş her erkek için kendiliğinden gelişen bir şeydir. Ailesinden bu değerleri almamış olup da kendini inanılmaz değiştiren babalar da var elbet. Sürekli değişim içinde olan bu babalık işlevimizi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu akıl süzgecimizden geçirerek, annenin çocuğun yaşamındaki önemli rolünü gölgede bırakmadan ve en önemlisi eşit yaşamaya saygı duyarak geliştirmeliyiz.
Yazımı Gandhi’nin “Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başlamalısın!” sözüyle bitirmek istiyorum. Cesaretle önce kendilerini değiştirerek “ilgili” babalığa dikkat çeken tüm internet babalarına binlerce teşekkür…